Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Eylül 2010 Çarşamba

''Özlemek''

Hep olduğum yerde, biraz yaşlanmış çok az da dağınık ama bir kalem bir de kağıdı kendine yük saymayan, evvelinde güzel bir ağaçken yeşil yapraklarında çiçeklerle, şimdi bir masa ne kadar yorgun gelebilirse insana o kadar bezgin bu tahta parçasının üzerinde aslında hiç olmadığım bir yerde gibi hissederken kendimi daha önce var etmediğim düşüncelerimin karşısında sorgudayım.
Sen ne geçmişten gelen bir günahın bedeli olabilirsin ne de yasaklanmış bir geleceğin yansıması… Bir depremden geriye kalanlar değil, bir enkazın içinde bir umut arama çabasında da değil yüreğim, seni hayatıma armağan eden kaderim, bu uzun bir kıştan sonra yaza duyulan özlem de değil. Sende ne varsa adı aşk bile değil belki yeni bir sözcük ya da aynı sözcükte başka bir anlam aramak gibi hep bir yeniyi yaratma çabası seni tasvir etmek düşlerimde sana yakışmıyor var olan olmuş ya da olacaklar. Kalbimin yalnızlığında değilsin sen, sen hep benimlesin. Bulutlu gecelerin yıldızlara hasret kaldığı geceler gibi değil, sana ulaşamamaktan, yanımda olmayışından değil hasretim seni ne kadar çok bulut saklasa gözlerimden ve yağmurlara teslim olmuş olsam ya da güneşli bir günde bulutlara uzansam senle fark etmiyor kanatlarımda hep hasretinin yükü…
Doğrular yalana batmıyor denizinde nefesim yetmiyor bedenime. Sana dair ihtimaller sakin dalgalar gibi boylu boyunca ıslatıyor kumsalları seni bende var eden ihtimaller korkuya dönüştüğünde gelecekte seni yalnızlığıma bile unutturmak istiyorlar seni benden alacak gemileri en büyük rüzgarlarla en büyük fırtınalarla bir vuruşta alabora edip sende boğulurken kendimi kaybetmemi bekliyorlar. Bilinçaltımda eriyen bir geçmiş gibi seni bulanık suların akıntıları arasında kaybetmemi umuyorlar ama sen mantığın bittiği yerdesin şimdi, bir bilince ateş etmek bile seni öldüremeyecek kadar güçlü bedenimde. Yüreğim aklımın sözünü dinleyemeyecek kadar yaramaz ve küçük bir çocuk ve yüreğime yetişemeyecek kadar da aynı heveste.
Özlemek zordur biliyorum. Dikenli bir yolun başlangıcıdır hasret derler. Soğuk ayazlar da üşümezmiş insan sevdiği yüreğinde seslenirken ona düşüncelerinde bir uzun muhabbetteyken sevdayı soldurmazmış bahçesinde özlem acı acı vururmuş rüzgar ile cama vuran yağmurlar gibi, gözlerde yaş tükenmezmiş ama aynada gördüğün tükenmiş bir sen değil sevgilinin resmi olurmuş. Alışkanlık olsa keşke bu özlemin nedeni baş edebilirdim o zaman ya da ayrılık olsa temelli, unuturdum gideni özlem de peşi sıra unutulurdu belki yalnızlığa karışırdı bir duman gibi sonra yeni bir sigara da başka bir duman üflerdim kim bilir. Özlenen sensin ama yaşanmamış sevdaya adanmış bir dileksin. Sen basit bir dünya da özlemeye değer gördüğüm tek kişisin işte bu yüzden zor da olsa yollar çıkmaz değil bana. Her şeyi öğreniyor insan zaman nehirlerle, mevsimlerle, yollarla yarışırken her şeye alışıyor insan. Uzaktan tanıdığı bir insanı özlemeye alıştığı gibi.
Şimdi gece tüm hayat uykuya dalar bir ben boşlukta gözlerim seni ararım. Geleceğimde seni bulduğum yerde kilitlerim düşlerimi. Ve ben özlenen uğrunda hasrete çaresiz boyun bükerim çünkü ben ‘’her şeyi sana yazdım seni de her şeye’’. Adını hasretime sevdanı yüreğime yazdım.

22 Eylül 2010 Çarşamba

"Yalan"

Peşimdeydi uzun zamandır, nicedir takipte… Zaman aktığı yerde yorgun ben dizlerimin üstünde bitkin perişan bir yalana yataklık etmek suçum ve giydiğim hüküm süresiz, vicdana acı çekmeye mahkum. Korkak bir bedende ne kadar sakladımsa yalanı seni de öyle sakladım çaresiz yüreğimde el nasıl yetişmezse zor zamanda imdada nasıl dönerse yollar çıkmaza nasıl gelirsen Azrail ile son randevuna ve nasıl bir eşiğinde tek ayağının üzerindeysen kararın saatler içinde dakikalar dakikalar içinde saniyeler nasıl atlı bir süvari olup hızıyla yarışıyorsa rüzgarın ya öleceksin ya kalacaksın da titriyorsa bedenin terk ediyorsa aynı hızda damarlarını kan ve beyninde bir patlama vuruyorsa şakaklarına seni kaybetmek korkusunda buluşuyorsa aklım ve kalbim yalana sarılırım denize düştüğümde bir yılana sarıldığım gibi. Bedeli ebedi bir ipte yürümekse ve düştüğümde alevler kucaklayacaksa bedenimi razı gelirim bir gece kaderime geldiğin gibi çaresiz. Ne geri kaçabilirim, arkama bakmadan yürüyebilirim geldiğim yolları yeniden ne de sana varabilirim koşar adım saygısız ve duyarsız. Bir elveda peyda olmaz, suskun dudaklarım bir vazgeçiş adanmaz yaşanmamış bu sevdaya. sen susuzluğuna çaresin kuruyan bir vücudun sen hayallere eş değer sen beklenen özlenen sen hep bir yerlerde aradığım fakat bulmaktan korktuğum şimdi bu kadar yakınımda kalbini dinlemek toprağına akmak bir nehir gibi ve bir bebek hasretiyle doğurmak sevdayı hem bu kadar basit hem de bu kadar zor işte. Sen hayallerimde uçan bir dileğin avcısı avuçlarında sımsıkı tutarken bir sevdayı sana, gözlerine bakarken susmak bu kadar zor işte. En büyük erdem vicdanımı dinlemekti en büyük erdem fedakarlıktı en büyük erdem yalandan vazgeçip yokluğunu göze almaktı en büyük erdemdi tek bir doğrunun içinde yeşeren yalanın kanayan dudaklarımdan bahçene dökülmesi sonbaharda dökülen yapraklar gibi acı verici biraz ürkek biraz tedirgin. tedirginlik üşütür insanı ama sensizliği göze almak kadar soğuk olmaz gecelerde düşünceler. Bir kürek kazmaz mezarı bir katilsen ellerinde kan tırnaklarında topraklar yatar bir masumiyetten arda kalan. Yalanın üzerini örter toprak saklanır sessizlikte bekler gün yüzüne çıkacağı sabahı benim kabuslarımı beklediğim gibi; ama sen bu kadar gerçekken ve bu kadar bendeyken yüreğim varamazdı ihanete her şey göze alınmışken ve bir ok gerilmişken yayında ve ben hafızamın en derinlerine seni çizerken bir daha göremeyeceğimin umuduyla en büyük ödüldün sen ve varlığındı beni terk etmeyen varlığındı beni bekleyen ve beni özleyen.

16 Eylül 2010 Perşembe

Seviyorum...


İtiraf duvarının dibinde yüreğime diz çöktüm, esir kaldım gözyaşlarıma bir sevda armağan ettim kurumuş bir çöle bir damladan bir derya bağışladım toprağıma ve seni çektim ciğerlerime, hayatı seninle gördüm damarlarımda bir kan gibi taşıdım seni yüreğime. Sen geldin bir öğleden sonra halsizliği, iki kadeh şarap sarhoşluğu tadıyla sarsılırken bedenim bir uçurumdan kendimi rüzgara kaptırdım kanatlarımı keşfettim beni sevdanın cennetine uçuran. Gözlerimde doğdu güneşin içim serin sularda ürperdi. Gece avuçlarımdan salıverdim seni dilediğim her yıldızı yeniden gökyüzünün yalnız karanlığına. Bırak uçurtmaları gökyüzünde dans etsinler sevgilim maviliğine taşısınlar sevdamızı habere sal güvercinleri uçsuz bucaksız köysüz kasabasız damsız dumansız bitkin ve yorgun, terk edilmiş ve yalnız şehirlerde ferman buyursunlar aşkımızı bir masal bir destan bir medeniyet bir tarih bağışlasınlar dünyamıza bizi var kılsınlar, özgür bıraksınlar demir parmaklıklarda, zindanlarda aşkı. böyle büyük sevelim, öyle büyük sevelim ki, aşkı; acı, keder, elem sillesinden, soyutluğundan umutsuzluğundan ve yasaklığından öteye taşıyalım. İzin ver sevgilim seni benden beni senden yeniden yaratmama izin ver sevgilim bırak kederi gözlerimde mutluluğu fısılda kulaklarıma bir şerbeti tadalım dudaklarımızda özlem hasretse gözyaşlarımızı savuşturalım birer birer. Seni yaşamanın hazzında boğulayım. Bir kar tanesi nasıl erirse avuçlarında öyle düşeyim gökyüzümden saflığa ve temizliğe bahşedilen beyazın aşka adanmış masumiyetiyle. Sevgilim… Geceyi seninle bitirmek koca bir günün ardından ve yeniden sana uyanmak bir akrebin yelkovanı kovalaması gibi rutin bir alışkanlığı düşlerimin iki doğrunun kesiştiği yerde hep zaman. bu aşkın haletiruhiyesi kendimi seve seve teslim ettiğim dört cümle bir şiir ve eşlik ediyor baki bir sona ve sondan doğan her yeni başlangıca “yağmalanıyor şehrim çehreni her görüşümde, içimde mahpus suçluların çığlıkları var.
Sana her ulaştığında sessiz imdadım, içimde eski bir bayramdan kalma o arsız çocuk var.” Ruhumu konuşturuyorum bu dört cümle bir şiir nabzımda şerbetlenirken son demiyle. Denizin mahremiyetinde sandallar sularla sevişirken içimde dudaklarından kalma günah tadında bir his titriyor. Seviyorum ama cılız bir toprakta açan tek bir çiçek gibi o çiçeği yaşatmaya çabalayan bir bulut gibi bir güneş bir toprak gibi seni seviyorum bütün sevgileri söküp yüreğimden sana adıyorum varlığımı, benliğimi… Şeytanımı söküp atıyorum sana sunuyorum dostluğu, merhameti, iyiliği… Bu yüreği söküp atıyorum, sana nefes alıyor sana yaşıyor seni sayıklıyorum. Hayata senin yüzüne bakar gibi seni her an arar gibi seninle ama sensizde bakabiliyorum. Seviyorum çünkü ben çok uzaklardan ikimizi seyrediyorum ve bende baki ruhumuzu dinliyorum...

Başımızın üstünde yer edinenler...