Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Ağustos 2010 Salı

Gözyaşı bırakmadım gidişine...

Sen düşlerimin kalemiyle yazılmış bir Ademoğlu senin için dalından taptaze koparılmış bir yasaklı elma şeytanın avuçlarında… bakışlarında kilitli kalmış sırlarımın içinde soluklarım telaşlı ve kıldan bir köprünün taşıyamayacağı kadar çok ihanet barındırmakta bedenimde avuçlarım terlerken avuçlarında nefes nefese sevişmek hazzını duyardım titreyen zayıf bir vücutta. bir Havva olmak isteği rüzgar kadar şeffaf ama etkili bir lodos sıcaklığında ertesi uzun ve şiddetli yağmurlarda saklanmış. Gözyaşlarımın elçisi bir bulut kadar uzağımda başımı göğe her kaldırışımda gördüğüm ama asla ulaşamayacağımı bildiğim noktada. “Benim için bir damla çok mu gördü gözlerin?” senin için bir derya yaratsam yetersiz ama ağlayamam sevgilim affet gidişin imkan dahilinde olamayacak bir ihtimalken ben aşkımızı yeşerttim sadece yüreğimde tek bir gözyaşı bırakmadım gidişine….

5 Ağustos 2010 Perşembe

"Günaydın Sevglim"


Bazen düşlerim hiç olmadığı kadar derinleşir yosun kokan bir deniz kenarında, sonbahar sabahında.Sessiz sakin bir günde duaya açılacak eller, birtakım işler yoluna uzanacak simalar gizlidir hanelerinde bu şehrin bu vakitler.Ben yosun kokusunda ince yağmurlarda açarım gözlerimi bu küf tutmuş kimbilir ne vakitten kalma bir eski bankta birazdan kalkmaya hazırlanacak vapurun tam da yanıbaşında. Daha yeni yeni hareketlenir börtüler böcekler, toprak gerine gerine uyanır uykusundan benim memleketimde işte o vakit bende bir yalnızlık belirir derin düşüncelerimde sana rağmen sakladığım. İmkansız bir aşkı okuduğum satırlarda buluşur hayallerim seni arar her şarkıda çaresizce bir umut koparabilmek için bu yozlaşmış sevdadan iki cümleyi anlamlı kılma çabasında birleşir bir yapboz parçası gibi oysa yüzüme çarpan her damla bir dalga olsa sürüklenesim kendimi bırakıveresim gelir kollarına sende bilinmeyene susamak yabancı bir dünyaya varabilmek telaşında olur düşüncelerimde zalim ve imansız.kader deyip salıvermeyi bir uçuruma bu acıyı,şu beyaz martıya bir simit parçası olarak fırlatıvermeyi,ya da tren istasyonunda terk edilmiş bavul olmasını bu acının, içimden çıkarabilmeyi her yerine kilit vurulmuş bir kutuya hapsetmeyi ne de çok isterdim bir çatı katında unutmuş olabilmeyi.bir süre kapadım gözlerimi yağmurdan sonra bir toprak kokusu vurdu ciğerlerime işte o anda bir bağımlılık aradım senden başka bir sigara yaktım astımdan boğulur gibi derin derin çektim her bir zehri içime ne de çok benziyor bu his sana beni bitiren bu zevki her yudumda seni sever gibi bir yalana koşulsuz inanır gibi,görmezden gelerek bildiklerime inat ederek,bir masumu suçlamaktan pişmanlık duymayan bir cani kadar duygusuz umursamaz merhametsizce misafir ettim bedenime her bir dumanı bir hayali çizercesine üfledim. Baktığım her şeyde bir bitmişlik hevessizlik sezdim gözlerinde büyüttükleri dertlerini kirli satırlarda okudum isyanlarını işittim bir uğultu gibi kulaklarımda bugün, güneş sanki doğmak istemiyordu yalnızlığıma,vapur bu ağırlık bu tekdüzeden yorulmuş omuzları önde bir cüzamlı gibi parça parça inliyordu dumanı sigaramın dumanı gibi gri.martılar açlığa bağrıyor balıklar dalgalara saklanıyor korkuyordu sanki kediler soğuktan titriyor üşüyordu ayak ucumda sanki bir tek sen aşkımı her bir cümlesine kalbimden bir parçayı nakış ettiğim sevdayı koynuna yorgan yapmış sıcacık uyuyordunkoskaca bir şehrin uyanışına aldırmadan anlatamadığın sevginin ağırlığı ağzını doldurmuş bir salya gibi yastığına süzülüyordu sendeki ben de olsa olsa bu iğrençliği emmeye çalışan başının altındaki yastıktan başka bir şey olamazdım. İlk vapur ayrılıyor iskeleden ne de kalabalık olmuş mahşer yeri misali bir sis bulutu içinde her çeşit ruh gerçektende bu dünyada misafir yüzlerce çoktan ölmüş beden beyhude bir yolculukta şu eski bank kovuyor mu nedir beni şiirler yaralamış kalbini birkaç manasız söz tahta vucudunda ağırlığım fazla gelmiş olsa gerek her şey başladığı noktada yine elveda diyemeden bu kedere birazdan yanına geleceğim senin için sıcak bir çay demleyip kulağına fısıldayacağım’’ günaydın sevgilim’’ diye

Başımızın üstünde yer edinenler...