Farkında olmadığım bir sevdanın nişan almış ve yüreğime birazdan ateş edecek olacağını bilseydim eğer zaten yorgun bir aşkın içinde kıvranıyorken bedenim öncesini sayfalarımdan yırtıp atar, el değmemiş bir aşk romanı için kollarımı sıvardım çoktan. İstediğim bu değil miydi? Hep beklediğim? Arayıp, bulamadığım?... Daha çok başlarında bu sevdanın seni böylesine severken aynı anda beni bu kadar mutsuz eden şey gözlerinde sadece kendimi görememek mi yoksa daha birbirimizi bile tanımıyorlarken, hayatımıza giren başka başka insanları tanımaya çalışma çabasında mıydı? Kalabalık dünyanın içinde seni kaybetmek korkusu muydu yoksa?... Sana sımsıkı sarıldığım bir gecede yalnızca kokun varken burnunda, nefesin varken yüzümde ve sen sessizce uyuyorken yatağında sana bir kaç cümle fısıldadım yüreğimde duyduğum özlemle: "Sadece sana açan bir çiçek olmaya hazırım,toprağına, suyuna, güneşine razıyım. Peki ya sen? Sadece benim için yağmaya benim için ışık olmaya hazır ve de razımısın?" Gece yüzünü sabaha çevirdiğinde içimde yine aynı korkuyu hissettim. İnsanların oluşturduğu o kalabalık dünyadan sırf sana ulaşmamı engelledikleri için korktum. Denedim gözlerimi kapatıp sana yürümeyi denedim. Yapamadım. Bu her şeyi göze almak mıydı? Kapımı çalmayan o mutluluk ya başka bir yüreğin kapısını çalarsa şimdi? Biri o kalabalıkları teker teker geçerse? Kendi yalnızlığım bana dört duvar içinde daha mı kalabalık görünürdü bu sefer? Söndürmek yanan bir mumu, yavaş yavaş erimesini beklemekten daha mı cesurcaydı? Bilemedim...Eğer gitmeseydi yüreğim yüreğinden seni en tutkulu aşkın kahramanı yapabilcek kadar gücüm vardı sevmeye çünkü sevmek benim için yalnızca ikimizin kurduğu bir dünya içinde, küçük bir hikayeden büyük bir destana dönüşebilirdi ancak. Hayatım boyunca en sevmediğim sözü istemeyerek de olsa kabul ettim sonunda. "Sorun gerçekten sende değil bendeydi galiba."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder